25 Eylül 2010 Cumartesi

kucuk beyoglu'nda gezen bir takim elbise

Merhaba, beni taniyabildin mi? Gozun bir yerden isiriyor, bakislarindan onu anliyorum. Ama dur bir dakika, sen benden cok icimdekini daha iyi taniyor gibisin. Ben de tanidigimdir buyuk ihtimalle sana, kucuklugunden beri hep gordugun, bazen imrendigin, bazen korktugun, bazen arzuladigin bir seyimdir belki. Ama olsun, beni goremiyorsun su anda, hatta hic tanimamis gibisin daha onceden. Ama gozlerin icimdekine bakip duruyor, aklindan ne cok sey geciyor, gozlerin dalmak isterken dalamiyor sanki. Dudaklarin hareket ederken baska bir sey soylemeye gucun olsa diye dua ediyorsun ama hayir, oyle bir beklentin yok. Sahibimin karsisinda oturuyor olman bile senin icin mutluluk sebebi bu gece tipki daha onceden oldugu gibi. 4 yil olmus sanirim siz gorusmeyeli, 4 yildir ilk defa elleriniz birbirini hissedip, yanaklariniz surtunmus birbirine. Onun telasi ve sevinci icindesin, belli. Gozlerin gulumsemekten disariya dusecek ya da elin aniden sarilacak parmaklarina.

Sen konusmakta zorlanmiyorsun eskisi gibi, dudaklarindan cikan hikayeler, cumleler, kelimeler artik aklindan gecen duslerinden bagimsiz ve takilmadan da cikabiliyor disariya, degismissin. O hic degismemis ama, biraktigin gibi, hala cillerini gormek senin icini gidikliyor, hala bir basdonmesine sebep oluyor kisik gozlerinin gulumseten ruya hazzi. Dort yildir unutmaya calistigin bir yumruk donup dolasip cakiliyor midenin orta yerine, kucuklugunden beri sevdigin sey, elma sekerin, durmadan dokundugun benim ceperlerimin icinde.

Masanin altindan bacaklarinizin birbirine degdigini fark etmiyor gibi yapiyorsunuz ikiniz de, neredeyse ustuste duran tenlerinizin arasinda senin buz mavisi kotun, benim siyah kumasim var. Halbuki itiraf edebilsen hep onu benim icimde gormeyi arzuladigini. Ama simdi kiskaniyorsun, simdi onun tenini saran kaygan siyahligimdan nefret ederek bakiyorsun bana. Beyaz gomlege daha cok kindarsin, kol dugmelerine gozun takilip dururken kendine hakim olamayip istiyorsun. O da cikarip veriyor kol dugmesini sana, hic dusunmeden. Ama almak istemiyorsun, eskiden fotografini geri verdiginde hissettigin gibi bir endiseye mahal vermemek icin hemen veriyorsun kol dugmelerini ona geri. O da hatirliyor ayni aniyi, ama ictikce hepsi uzak bir hayal, gecmis dunden de ote bir eski pazar yeri, sevimli bir eskici.

Hayatta insan cok az kisiyi digerlerinden farkli seviyor eninde sonunda, ne olursa olsun, yillar birikip bir dagin arkasina saklanmis olsa da, her gecenin sabahinda uyanmalarda baska bir tende baska bir tat arasan da, bazi insanlar oyle bir yerlesiyor ki icine, oyle bir mekan sahibi edasi icinde semtlerini ele geciriyor ki, hic haberin olmadan kabul ediyorsun, sanki hikayenizi Tanpinar yasasaydi yazardi, o da bu sokaktan gecerdi eninde sonunda. Sen bunlari dusunurken o da belki ayni telden caliyor, cunku gozleri hep kisik gulumsemekten. Simdi bir fotografa saklanin ikiniz, cerceveletip assin bir arkadasiniz bir duvara, boyle bu gecedeki gibi kalin sonsuza dek. Benim siyahim solar belki zamanla, belki siyah bir takim elbise giydigi icin pisman olur sonra sahibim ama her seye ragmen ikiniz de gulumserken donar bu sahne, oyle yerlesir tarihe. Gece kiskanc, yildizlar senlenmis, deniz parildamaktan kudurmus, sabah olmasin diye bekliyorsunuz ikiniz de, sabah olmuyor, periler tozlandirip eskitiyor sehrin zamanini, ama size kimse dokunamiyor, buyulenmis, imrenmis, seyre dalmis eski bir ahali, siz sarabin esliginde kipkirmizi, ates sicakligi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder