28 Şubat 2010 Pazar

oylesine

Soyle baslayalim;



Jehan Barbur soylemeye basladiginda ben de bu soguk sehrin iki derece isinmasina sevinmeye calisiyordum. Ozlemem dedigimi ozlemeye basliyor, kendi kendime kabul etmedigim seylerin aslinda icime yavasca yerlesmeye baslamis oldugunu mecburen goruyordum. Kafamin icinde binlerce cark var, carklarin birbirine degmesi icin tum gucumu kullanip sonra da cikan seslerden korkacak kadar celiskili bir insanim.

Hayatiyla ne yapmalari gerektigini az cok bilen insanlari kiskaniyorum. Ben ve benim gibi bir iki arkadasim, kacak modunda, bize cizilmis hayati redderek terk ettik Ankara'yi bir sure once, her birimiz farkli yerlerde, hala kacmaya cabaliyoruz. Simdi dusununce olayin aslinda yasadigin yer degil, kendi icinde goturduklerinden kaynaklandigini soyleyerek kliseye baglamak istiyorum, bagladim. Bir de Jehan Barbur'u cok sevdim ben, iki gundur onu dinlemekten, bir turlu gerceklesmeyen Istanbul'da yasama hayalime iyice isinmaya basladim, bunu da kacmaya baglayacaktim iste. Olsun, hayalimin ne oldugunu tam bilemesem de, yasadigim hayatin ayricaliklarinin farkinda olsam da, burada soguktan bikmis usanmis bir bitkiye donusmek istemiyorum artik, insanin yasadigi kultur ve sosyal hayatla iliskisi her anini etkiliyor, bilmeden de olsa, sevgili Alman yoldaslarim, sosyal yasamdaki soguklugunuz ve yok olusunuz soguttu beni bu sehirden artik.

Bu sehir surekli yasamaya musait degil kesinlikle, ya da ben bir yerde devamli yasamaya musait degilim ama neyse her halukarda, hayal kurmak, hayal etmek onemli bir seydir, pesinden kosmak gerekir diyerek, ve ergenligimden beri kurdugum hayali gerceklestirme kararina variyorum, Huzur'u bir de o sehrin icinde yasarken okumak istiyorum, Berlin'deki yasamima artik en azindan zihnimde de olsa dur diyorum, gercekte yerini ne zaman bulur bu karar bilmiyorum ama en kisa vadede yarim yil, en uzun ihtimalde bir bucuk yil sonra buradan ayrilacagimi goruyorum cok rahat ve istekle. Bu duygu ve dusunce yumagina Jehan Barbur hanfendi kadar bu postun bonus sarkisi 'Bosphorus' da eslik etti son iki gunde. Hem Barbur'un sarkilarinin hem de 'Bosphorus'un ortak etkisi duygularin, hislerin buyumelerine sebep olmasi, cogalmalarini zorlamasi, ve insani sasirtip bilmedigi seyleri istetme kapasitesi. Boyle garip seyler iste. Cunku

belki çocukluktan kalan
küçücük bir hikayenin
ardından gitmek içindir uykular
belki yaşanmamış yaşanacak
onca hayal peşinden koşmak içindir
bütün masallar.

Ve hatta;

uyan uykundan çok uyursan her şey geçer yaşamadan
uyan güzel uykundan ne kadar tatlı da olsa hayat
uykuyla geçmez yaşanacak o kadar çok şey
anlatacak anlayacak çok hikaye var aklımda
ama sen uyursan kime anlatırım sen gözlerin kapalı kalırsam kime
çok uyursam gözlerim mahmur kalır güneş ısıtmaz kirpiklerimi


Soyle de bitirelim o zaman;




Bonus*:




* hrabar sagolsun.

19 Şubat 2010 Cuma

sebepsiz

Bu pencereden bakmaya devam ettikce, bu hayalleri kurabildikce, yazin ortasinda, aksam ustu sicaginda buyuk bir sehirde tek basina evine gitme telasina dusebilme ihtimalini hic yasamadan ozleyebildikce, cocuklugunda bir turlu gelmeyen uyku oncesi, yataginin basucunda duran radyodan dinledigin sarkilari hatirlamaya calistikca, sonra aniden bir kitabi okurken cocukken kuzeninle bisiklet gezilerinde simdi adini hatirlamadigin cikolatayi gozunun onune getirdikce, bogazin uzerinden yuruyerek gecebilecegine inandikca, tanidigin insanlari unuttukca, yeni insanlari tanidikca, asik olduklarini ruyalarinda gormeye devam ettikce, geriye bir adim atip hayatini uzaktan seyre daldigin zamanlarda, her zaman aklinin koselerinden beklemedigin bir korkun karsina cikip seni sasirttikca, sen yine de bir sekilde yasamaya devan ettigin zamanlarda bazi insanlari ve belki de bazi sarkilari dinlemeye devam edeceksin sanirim, kendiliginden gelecek bu, gitsen de, kalsan da cok degismeden belki de.



12 Şubat 2010 Cuma

once upon a summer in kreuzkölln

2 Temmuz 2009



Kanosuyla turuncu gunese dogru kurek ceken yalniz adamin etrafindaki beyaz ordekler, ufukta gorunen beyaz balon, sol altta yigilmis ici kum dolu kirli beyaz cuvallar, Kreuzberg ve Neukolln'u ayiran kanalin resmi, ve hayallerin uzun ve macera dolu seruveni, bitmeyen gun, bitmeyen gece, hic bitmeyecekmis gibi hissettiren bir zaman dilimi, 2009'un bitis cizelgesi.




mama, help me to live

Love is biochemically no different than eating large quantities of chocolate *


is overrated.


------------------------

A


is never enough.





* the devil's advocate

11 Şubat 2010 Perşembe

ben kendi kendimin ailesiyim *

Yazin Istanbul Modern'de gordugum bir resim vardi: Alp on a white background



Taner Ceylan isimli bir sanatci, sonrasinda katildigim yaz okulunda da bazi resimleri gosterilmisti, o iki haftalik egitimden unutmadigim tek sey sanirim Taner Ceylan'in rahatsiz edici, sasirtici, ne tepki vereceginizi sasirtan fotograf gercekligindeki resimleriydi, Taner Ceylan'in ne demek istedigini cogu zaman belki anlamadim ama Ceylan'in yaptigi ise, universitesindeki isinden olmasina ragmen curetkar sanatini icra etmesine, dunyada cagdas sanat adina geldigi yerlere hayranlikla bakiyorum. Bu resimdeki sanirim bir traveste, ismi Alp ve ortaya cikan bulanik portre bu konuda yapilmis en iyi islerden biri belki de, beklenmedik, mideye yumruk atan cinsten. 'Taner Taner' isimli isinden olmasina sebep olan otoportesi de asagidaki, acikcasi ortaya cikardigi bu kafa karisikligi, ustelik bunu Turkiye gibi sanatin can cekistigi, sansurun pencesinden hicbir zaman kurtulamadigi bir ulkede yapmasi bile buyuk bir is;



Ceylan bildigim kadariyla ilk once fotograf cekiyor sonra fotograf gercekliginde resimlerini olusturuyor, yani resmini yaptigi materyal aslinda bir fotograf, iki katmanli bir gerceklik olusturuyor sonuc olarak, bir nevi neyin gercek neyin kurgu oldugunun artik ortadan kaybolusunu gormek mumkun, bu da zaten Ceylan'in kullandigi konulari dusununce daha da onemli hale geliyor, cinsel kimlik kurgulari, kurgularin gerceklesme cabalari, kurgular arasi catismalar ve bazi kurgularin kendilerini gercek zannedip diger kurgulara olusturdugu baskilar ve butun bu catismalarin ortaya cikisi, butun bunlari anlatiyor Ceylan'in resimleri bana.






Sonradan ismini zorla hatirlayip eski islerine goz atma firsatim oldu Ceylan'in. Asagidaki resminin adi 'Nirvana', bu posta gidecek sarki da Antony and the Johnsons'dan Cripple and the Starfish'dan baskasi olamaz sanirim.



* 'ben kendi kendimin ailesiyim' de resimlerininden birinin ya da sergilerinden birinin adi diye tahmin ediyorum ama genel cercevede zaten resimleriyle dusunuldugunde ne demek istedigi gayet acik.

10 Şubat 2010 Çarşamba

soldier of love

Sade'nin en iyi isi kabul edilen 'Lovers Rock'dan da oncesinde, ergen halimle nasil olduysa bir "Best of Sade' albumu edinmistim. Daha dogrusu internet yoluyla, o 146 numarayi arayarak ve telefon faturasini gocurerek album indirip duruyordum, Justin Timberlake hala N'sync (boyle mi yaziliyor bu?) diye sikko bir grupta, Sting 'a desert rose' deyu deyu ne idugu belirsiz oryantalizm pesinde kosarkene ve trt 4'de show me the meaning of being lonely diyen parlak bebelerin zamaniydi (kafalarini sallayislarini unutamiyorum, lanet olsun). (O Trt 4 muydu 3 muydu bilmiyorum ama haftada bir gun aksamustu bir yabanci muzik programi vardi hic unutmam, mektubumu bile okumuslardi canli yayinda, rezalet)

1o yil oncesinden bahsediyorum. Ben onlari dinlemiyordum yalniz (dinlediysem bile dinlememis gibi hissediyorum simdi), ben Scorpions'u (oh yeah 'still loving you', derslere gec kalma sebeplerimdendir bu sarki) yeni kesfetmis, 'yesterday'in ne kadar romantik bir sarki oldugunu dusunuyor, sonra da "I just called to say I love you' diye mirildaniyordum falan. Turkce muzikten aklimda kalan cok bir sey yok, o zamanlar Sezen'in ben vitaminken yaptigi harika sarkilarini yeni kesfetmis, bir de grup gundogarken'in cok sik kapakli bir albumlerini, ve bulent ortacgil tribute albumunu hatirliyorum (of tamam arada murat kekilli falan da giriyor isin icine de, konu dagilmasin simdi).

O arada bir kopma oluyor bilmiyorum ama Craig David falan da dinlemeye basliyorum, cok seviyorum vesaire. Ama asil butun bunlarin arasindan o zamanda kesfettigim ve hic aksatmadan surekli dinledigim, ve hala da dinleyebildigim belki de tek kisi Sade kaliyor. Yani ic anadolu'nun kucucuk ve bagnazlikta tavan yaptigi, Ferdi, Muslum, Orhan disinda kimsenin baska bir sey dinlemedigi, tek kasetcisi olan bir ilcede ben bir sekilde Sade ile karsilasiyorum, zaten asigim, ask da imkansiz ask. (Ricky Martin de o aralar unlu oluyor, un doz trez diyerekten). O yillar bende hep birbirine karismis durumda zaten, hangisi once geliyor sonra geliyor bilmiyorum ama simdi Sade'den 'no ordinary love' dinlerken hala odama kapanip, windows 95 isletim sistemi yuklu bilgisayarimda yaptiklarim aklima geliyor. (az porno siteye girmedi o bilgisayar).

Neyse, Sade'nin dogru telaffuzunu bile bilmeden yillarca dinliyorum (şade imis dogrusu). Ankara'ya tasiniyoruz, lise yillari vesaire, bir suru sey giriyor araya falan ama Sade hep duruyor bir kenarda, simdi 10 yil gecmisken yeni albumuyle sonunda tesrif etti sevgili Sade'cigim, 'soldier of love' ile. Albumu edindim ama henuz tam anlamiyla dinleyebilmis degilim de, albume ismini veren (tobe yarabbim) 'soldier of love' dinliyorum durmadan, eski sarkilarina benziyor, Sade'nin sesi hala muhtesem, yorumu deli ediyor beni, kivrandiriyor ama album ilk bakista cok heyecanlandirmadi maalesef beni, biraz zor zaten 'by your side', 'cherish the day' gibi sarkilarin yanina yaklasmak artik. Yine de o zamanlari hatirlatip, gecmisi bir an da olsa onume koyup durdu Sade, hala seksi bu kadinin sarkilari, hala deli.

Sade cok para kazandiran bir sarkici, sanirim o yuzden son sarkisinin videosunu bulmak bile zor ama kendi anasayfasindan su linkten tadina bakabilirsiniz. Onu gectim de eski sarkilarina da goz atin derim eger dinlememisseniz henuz, 'no ordinary love', 'by your side', 'cherish the day' ve 'flow' ve tabi 'smooth operator' aklima ilk gelenlerden, ne bileyim dinleyin iste ya.

coast to coast, la to chicago, western male.
across the north and south, to key largo, love for sale.

smooth operator,
smooth operator,
smooth operator,
smooth operator,
smooth operator...

(yarim ingilizcemle su kisma eslik edecegim diye az travma yasamadim kucukkene)

7 Şubat 2010 Pazar

and become all that they told you

Hayat her seyin yaninda biraz da bencilligin uzerine kuruluvermis. Bu bencillik kendisini unutturacak kadar yaygin ve buyukmus. 'Insan dunyaya, diger insanlara bir sekilde baglanabilmek icin kendi canina bile kiyabilir' diyen kim oldugunu hatirlayamadigim biri vardi. Aklimin bir kenarina yerlesip kalmis sozlerden biri, simdi cikti geldi tekrardan gozleriminin onune. Hayat o kadar buyuk, o kadar karisik bir sey ki, bu sozun ne anlama geldigini zamanla daha cok anliyorum. Tori'nin sarkisinda soyle bir kisim var;

well i'm not seventeen but i've cuts on my knees

yasi kac belli degil soyleyenin ama 17 olmadigini belirttiginden yirmilerinde oldugunu varsayiyorum dizlerinde kesikler olan kizin. belki de yakin ya da ayni yaslardayiz ama onemli olan o degil. Sarkinin carpip kacan kismi 'i've cuts on my knees' kismi, benim mesela yok artik dizlerimde yaralar, o kadar koruyabiliyorum kendimi, bircok insanin da yok suphesiz, o cocukkenki sacma cesaretin ve umursamaz maceraperestligin kayboldugunun resmi kanitidir bu sanirim, hayir cocuklugun oyle bir sey olduguna inanan biri de degilim ama oyle olabilirmis dusuncesine takilma ozgurlugumu kullaniyorum. ama o da yetmeyebilir sonucta cunku;

she's been everybody else's girl
maybe one day she'll be her own

da diyor bu sarki.

En son okudugum kitaplarin birinde (kurgu degil bildigin tezle ilgili self-help kitabi ama olsun) az cok soyle bir seylerden bahsediyordu yazar; 'insan cok korunmasizdir degisimle karsilasinca, ustelik sadece kotuye degistigi zaman degil hayat, ayni zamanda iyiye degistigi zaman da insan bir yanini gecmiste biraktigi icin, varliginin bir kismini arkasinda unutacagi ve kaybedecegi icin de uzulur, degismekten korkar-mis.' Buna da care yok maalesef, acisini da tatlisini da sevip devam edin diyor yazar, maceraperestlik falan, hayat ne guzel, ilginc vesaire.


Girl Tori Amos
Uploaded by rozenfelds. - Music videos, artist interviews, concerts and more.

6 Şubat 2010 Cumartesi

benim içimde bir kedi

Onu dusun, bunu dusun, her seyi dusun, aklin patlayacak kivama gelsin, nefes alama, almak bile isteme, uykuya dalmayi ozle, uykudan uyanmamayi sev, sogugu isteme, gunesi ozle, gunesten kac sonra, herkesten kork, herkesten vazgec, hic kimseden bir sey bekleme, her seyden suphe et, yoruldukca vazgecme, vazgecmedikce daha da yorul, sonra her seyin bittigini zannettigin bir zamanda butun duygularini alt ust estsin biri ya da bir seyler, oylece bakakal haline, aynadaki resmine, camdaki sessizligine, elinin durmadan gitmesine sasir, parmaklarini kontrol edeme, oylece birak kendini, birakabildigin kadariyla birak kendini. Bir onceki postta bahsettigim Ezginin Gunlugu albumunden bu sefer de Bulent Ortacgil; Teninle Konusmak. Ayip ediyorsun sayin Ortacgil, ayip!

4 Şubat 2010 Perşembe

canımı alsın dar sokaklar, vakitsiz uykular

Mutsuz insanin serzenislerinde en cok hayal ettigi, aslinda bekledigi, buyulu, masalsi bir gucun her seyi gelip bir anda degistirmesi, cozmesidir sanirim. Benim de en cok kizdigim beklentidir bu. Insan kendi hayatini kendisi yapar-mis, insan secimleriyle, emegiyle olusturur-mus varligini. Buna inanmaya baslamakla daha cok kayiplara karismak niye paralel diye dusunurum bir de. Kolayi aslinda o beklentidir, olmasa da hic, beklemeye deger diye dusunur insan belki.


Ezginin Günlüğü - Kül Vakti (Vokal: Vasiliki)
Uploaded by tipe-bak. - Explore more music videos.

sesler duyuluyor odanin ince duvarlarindan
saatine bakmayi unut
uyanma bugun
gozlerini acmadan, kipirdamadan
bir masal basliyor ruyanda
dinleme
yorganda sigaranla delikler ac
bir sey dusunme,
getirme aklina otobuslerin arka koltuklarini
eline kalemi alip
yazma kabuklasmis sesleri
bir gun belki cesaretin olur
her seye dur demeye
gece olacak nasil olsa
uyursun tekrardan


-------------------------------------

Ezginin Gunlugu'nu zaten sever, dinlerim, bir de Ceyrek diye bir tribute albumu cikarmislar. Kul Vakti'ni Vasili yorumlamis, katmis, karistirmis. Bir seyler yapmaya sevk eder bu sarki adami, ne bileyim mesela, belki de Istanbul'a git der, ya da birak bu isleri, unut her seyi der, bu sarkiyi dinleyerek biraz da oralarda kivran der, sanki daha kolay olacakmis gibi, tabi bir de sev der, tam bu serzenisleri hissedecek kadar, canimi alsin dar sokaklar dedirtecek kadar, ya da korkutup uzaklas der, iki adim oteye.


*Ha bir de Fatih Akin kullansin bu sarkiyi bir gun, bir filminde.