30 Aralık 2009 Çarşamba

Gunessiz gibi

Sabahin altisinda, henuz aydinlanmamisken kis gunu, sehrin cok disinda, genis ve bos bir yolda direksiyonun basinda gezinirken bir sarki calmaya baslar radyoda, nasilsa daha once hic duymadigin ya da yeteri kadar anlayamadigin ama bilindik bir sarkidir. O ana denk gelen duygularin ve sizofreniye sinir komsusu suphesiciligin sana bir seyler soyler durur, acliktan agriyan miden, stresten ve gerilim dolu varligindan kaynakli bomboklugundan asit firtinalari koparken icinde, yine de umursamadan bir sarki elini sigaraya uzattirir, o el gider bulur o sigarayi ve yakar tam da bu sarki calarken.



Bu sehirde olmayan deniz masmavidir, burada okunmayan siirler umutlu, soylenmeyen sarkilar neseli, anlatilmayan masallar yaz gunu aksami gibi kirmizidir, icini isindirir insanin. Ama iste...

Ama iste bu sehirde insan kendini anlamsiz bir sekilde yapayalniz hissedip, sabahin korunde bir sarkiyla midesine kramplar girerek sigara icip, beyin agrisiyla kivranirken uyumak icin olmayan goklere dua etmeye baslar, ama neyse...

ama insan uyumaz iste bazen, dusunur, dusundukce usur ve usudukce kuculur, buzulur, yok olur ve bir sehri niye sevmedigini hatirlayip kalan gunlerini saymaya baslar, nefes almak icin, sadece nefes almak icin yoksa deniz masmavi, masallar sicak olacak diye degil ama belki de,

belki de o da olur, ne de olsa

"uzme kendini umitsiz gibi" ya da uzme kendini gunessiz gibi.

Bir bok olur hayat devam eder, eder bir sekilde.
Ankara ise bir durak olmaktan oteye gecemeyecek kadar anlamsiz bir sehirdir, kimse durmaz burda ama ugrayip gecer, gecer, gecsin.

16 Aralık 2009 Çarşamba

raise a tent of shelter now, though every thread is torn

Bittigi zaman farkinda olmayacakmisim hikayenin, oyle demis pek sevgili hikayeci. Sorsa bir kendisine, nedir bu hikayenin sonunda aranan anlam, yoksa sadece intiharin tatli yaz serinligine guzel ve suslu bir makyaj mi sozleri?

Cevabi vermeye degil, cevabi dusunmeye cesaret edebilecek mi?

Bir hikayedir gidiyor, ben de arada kayniyorum suphesiz. Ama tum bu hikayenin uzaginda, hikayeden bahsetme cabasi da bir hikaye bilmiyor, butun hikayeler yine birbine karisiyor.

Bana bir masalin kahramanini hatirlatiyorsun bazen, hep o onemli ani bekleyen kahramani, sen kahraman degilsin, onemli bir an da yok, gelse de sen kahramanlik yapamayacagin icin bunlarin hicbir anlami yok. Cevir sayfayi.

Yazmaya ya da okumaya, ikisi de ayni artik sonucta, devam et.

Cohen'in bir sarkisi var, dugun salonu estetigi, seksenlerin korkunc kompozisyonlari, ve sigaradan kabarmis bir ses, hepsi guzel, hepsi gulumsetiyor seni. Bu sarkiyi ilk dinlediginde ve sonraki her dinleyisinde, neden olumu dusundun kendin bile cozemedin belki ama bir gun olur da vasiyetini yazarsan bu sarkinin senden sonra, sen giderken calmasini istiyorsun, cunku her seye ragmen, her turlu pislik ve rezillige ragmen, bu sarkiya inandin, ve gittigin gune en cok yakisan sarki budur, baska bir seye degil. Ama iste neden o gunu bekleyeceksin, simdi de calsin o sarki, o sarki calarken kulaklarinda, kar da yagarken yuru, yurumeye devam et, tum o insan artiklarinin degmedigi yollara kadar. Belki calarsa degil, calsin cohen.



ve ben gittigimde, anlatici acimadan beni yok ettigi zaman, bulutlar tek tek yere duserken, yagmur duasinda bekleyen cocuklar, deniz kenarinda aglayan buyukler, kasabanin tam ortasinda artik anlamini yitirmis meydan, golgeler buyurken durmadan, ruzgar eser, ruzgar yavasca tenime dokunur ve bombos ve morarmis gokyuzune son sozlerimi yazip, kapatirim kendi gozlerimi, yagmur alir, yagmur temizler, dua biter, buyukler susar, herkes evine cekilirken kar yagmaya baslar ve kapatir uzerimi, tertemiz, ilik ve bir ruyanin bolunemez guzelligi, yok olus, olmayis ve butun anlamsizliklarin uzerinde unutulup giden baska bir belirsiz zamir, gizli ozne, devrik cumle, son mum da soner sonra, herkes uykuya dalar, daldikca soner yildizlar, ve bir ortu gibi toplanir sonra yeryuzu ve gok, atilir bir kenara, kar hala yagar, deniz hala iliktir, o anda her seyin durdugunu goren kimse kalmaz, ve hic ve belki dance me to the end of love calar radyoda, ve son.

6 Aralık 2009 Pazar

the old familiar sting

Her hayat uzun bir hikaye, ama hikayenin bastan sona yazildigi tek hikaye hayat, sonunu bilmeden, olacak mi, olmayacak mi diye suphelere burunerek, belki de hic beklemedigin seylerle karsilasip hikayeye yeni sekiller vererek, ve sonunu bilmeden bitecek olan tek hikaye hayat. Okudugun romanlar, izledigin filmler gibi degil, bir sekilde bilmedigin bir oyku hayat ama ayni zamanda da yazmak zorunda oldugun. Bu hikayenin anlaticisi sensin, isin en zor kismi bu, ucuncu tekil sahisla anlatmak kolay olurdu oysa ki, ya da soyle diyelim, disaridan biri yazsaydi hayatimizi o zaman daha kolay olurdu sanki hayat, daha guzel degil, daha kolay, sorumluluk, korku, suphe, endise olmadan, sadece olmak, yalnizca var olmak. Sorun da burada basliyor, o zaman onun adi hayat olmazdi, olamazdi, o zaman var olmak tipki bir romanin kahramani gibi onceden belirlenmis olurdu. Aslinda hayati anlamli kilan sey bireyin ozgur iradesinin varligiyken bu ayni kavram hayati da cekilmez hale getirmiyor mu? Getirsin, getirmek zorunda.

Bu buhran, insanin karar vermek zorunda kalmasindan kaynaklaniyor, karar vermenin getirdigi ozgurluk ayni zamanda insani hapsediyor bu ozgurlugun icine. Bir nevi bu ozgurluk ancak elinden ozgurluk alindigi zaman ortaya cikiyor, hikayenin kendi kendisiyle celisen yani bu sanirim.

Her ne kadar tum hikayenin sonunu bilmesek de arada bir, buyuk hikayeyi olusturan bolumlerin sonunu yaziyoruz, yazmak zorundayiz.

Cok degil daha iki aydan biraz fazla bir zaman diliminde, heyecanla karisik umutlu guzel gunlerin fotograflarini ceken bir karakterdi benim romanimin kahramani. Ta ki o meydanda icini gri zemine kusana kadar, umutluydu, beklmeye hazir zannediyordu kendini. Sonra bekledigi gibi cikmadi paket, umutlarinin bir yerlerde saklandigini zannedip yine de zorladi, her seye ragmen, modern dunya komedisi hayatlara selam etmekten kacindi. Ve tum buyuk hikayeler bir bir parcalara ayrildi gozlerinin onunde, simdi ne yaptigini bilmiyorum, cunku artik hicbir seye inanmiyor kahramanimiz, hikayeyi yazmaktan da vaz gecmeye cok yakin, zaten uzun suredir yeni bir satir eklemedi sayfasina, simdi gorebildigim kadariyla bir sarkiyi dinliyor hep, dusuncelerini ya kapatti, ya da artik dusunmeden var olmanin kiyisina ulasti. Her sey boka sardi diye dusunse de, aslinda sarmadigini kendisi de biliyor ama sarmak uzere. Hic bu kadar yakin olmamisti bu ihtimal. Hayatta bir insani neyin ayakta tuttugunu bilmiyor artik, cunku boyle bir sey olmadigini gordu ruyalarinda. Ve balkonlardan atlamayi hayal ederken ilk defa korkmadi olumden, ve ilk defa korkmadigini fark ettigi icin daha cok korktu kendisinden.



Evet, asik olur gibi oldu kisa bir sureligine, ama olmadi hatta nefret etti ihtimallerden bile. Artik hicbir seyin eskisi gibi olmayacagini ima eden bir his, bir yumruk gibi oturdu midesine, tas gibi, agir ve aksak, yerinden oynamadan.

Bazen sorular sordu aynadaki yansimasina, ama hic cevap bulamadi.

Hikayenin kahramaninin yasini merak etmekte haklisiniz, ama ben de bilmiyorum, otuzundan buyuk oldugu kesin ama belki de kendisi de artik hatirlamiyor.

Her sey birbirine karisip bir yumaga donusuyor zihninde kahramanin, etki edemeyecegi seyler var bu hayatta bunun farkinda, ve o durumlardan birine surukleniyor durmadan. Hiyanin olmazsa olmaz cikmazi tum hiziyla yakinlasiyor, ama hayatin kurgulasmis hikayelerden farki da sanirim bu, uyusmazliklar, anlasmazliklar hic bitmiyor, biri cozuldugu zaman baska biri cikiyor ortaya, boyle bir romanin simdiye kadar hic yazilmamis olmasi suphesiz ki sasirtici degil, cunku hikaye tanimi geregi bir uzlasma ve bir denge istiyor sonunda ama dedigim gibi o son hayattayken gorulemeyecek bir son insanlar icin, iste hikayenin aslinda en aci catismasi bu, bitmiyor hikaye hic, bittigi zaman da farkinda olmayacaksin zaten.