6 Aralık 2009 Pazar

the old familiar sting

Her hayat uzun bir hikaye, ama hikayenin bastan sona yazildigi tek hikaye hayat, sonunu bilmeden, olacak mi, olmayacak mi diye suphelere burunerek, belki de hic beklemedigin seylerle karsilasip hikayeye yeni sekiller vererek, ve sonunu bilmeden bitecek olan tek hikaye hayat. Okudugun romanlar, izledigin filmler gibi degil, bir sekilde bilmedigin bir oyku hayat ama ayni zamanda da yazmak zorunda oldugun. Bu hikayenin anlaticisi sensin, isin en zor kismi bu, ucuncu tekil sahisla anlatmak kolay olurdu oysa ki, ya da soyle diyelim, disaridan biri yazsaydi hayatimizi o zaman daha kolay olurdu sanki hayat, daha guzel degil, daha kolay, sorumluluk, korku, suphe, endise olmadan, sadece olmak, yalnizca var olmak. Sorun da burada basliyor, o zaman onun adi hayat olmazdi, olamazdi, o zaman var olmak tipki bir romanin kahramani gibi onceden belirlenmis olurdu. Aslinda hayati anlamli kilan sey bireyin ozgur iradesinin varligiyken bu ayni kavram hayati da cekilmez hale getirmiyor mu? Getirsin, getirmek zorunda.

Bu buhran, insanin karar vermek zorunda kalmasindan kaynaklaniyor, karar vermenin getirdigi ozgurluk ayni zamanda insani hapsediyor bu ozgurlugun icine. Bir nevi bu ozgurluk ancak elinden ozgurluk alindigi zaman ortaya cikiyor, hikayenin kendi kendisiyle celisen yani bu sanirim.

Her ne kadar tum hikayenin sonunu bilmesek de arada bir, buyuk hikayeyi olusturan bolumlerin sonunu yaziyoruz, yazmak zorundayiz.

Cok degil daha iki aydan biraz fazla bir zaman diliminde, heyecanla karisik umutlu guzel gunlerin fotograflarini ceken bir karakterdi benim romanimin kahramani. Ta ki o meydanda icini gri zemine kusana kadar, umutluydu, beklmeye hazir zannediyordu kendini. Sonra bekledigi gibi cikmadi paket, umutlarinin bir yerlerde saklandigini zannedip yine de zorladi, her seye ragmen, modern dunya komedisi hayatlara selam etmekten kacindi. Ve tum buyuk hikayeler bir bir parcalara ayrildi gozlerinin onunde, simdi ne yaptigini bilmiyorum, cunku artik hicbir seye inanmiyor kahramanimiz, hikayeyi yazmaktan da vaz gecmeye cok yakin, zaten uzun suredir yeni bir satir eklemedi sayfasina, simdi gorebildigim kadariyla bir sarkiyi dinliyor hep, dusuncelerini ya kapatti, ya da artik dusunmeden var olmanin kiyisina ulasti. Her sey boka sardi diye dusunse de, aslinda sarmadigini kendisi de biliyor ama sarmak uzere. Hic bu kadar yakin olmamisti bu ihtimal. Hayatta bir insani neyin ayakta tuttugunu bilmiyor artik, cunku boyle bir sey olmadigini gordu ruyalarinda. Ve balkonlardan atlamayi hayal ederken ilk defa korkmadi olumden, ve ilk defa korkmadigini fark ettigi icin daha cok korktu kendisinden.



Evet, asik olur gibi oldu kisa bir sureligine, ama olmadi hatta nefret etti ihtimallerden bile. Artik hicbir seyin eskisi gibi olmayacagini ima eden bir his, bir yumruk gibi oturdu midesine, tas gibi, agir ve aksak, yerinden oynamadan.

Bazen sorular sordu aynadaki yansimasina, ama hic cevap bulamadi.

Hikayenin kahramaninin yasini merak etmekte haklisiniz, ama ben de bilmiyorum, otuzundan buyuk oldugu kesin ama belki de kendisi de artik hatirlamiyor.

Her sey birbirine karisip bir yumaga donusuyor zihninde kahramanin, etki edemeyecegi seyler var bu hayatta bunun farkinda, ve o durumlardan birine surukleniyor durmadan. Hiyanin olmazsa olmaz cikmazi tum hiziyla yakinlasiyor, ama hayatin kurgulasmis hikayelerden farki da sanirim bu, uyusmazliklar, anlasmazliklar hic bitmiyor, biri cozuldugu zaman baska biri cikiyor ortaya, boyle bir romanin simdiye kadar hic yazilmamis olmasi suphesiz ki sasirtici degil, cunku hikaye tanimi geregi bir uzlasma ve bir denge istiyor sonunda ama dedigim gibi o son hayattayken gorulemeyecek bir son insanlar icin, iste hikayenin aslinda en aci catismasi bu, bitmiyor hikaye hic, bittigi zaman da farkinda olmayacaksin zaten.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder