31 Ağustos 2010 Salı

yazlik ihtimaller

Ozet gecmek lazim, gecen yazdan bu yana olan biten her sey aslinda o kadar coktu ki sanki hayatimin cogunu bu bir yillik zaman diliminde yasamis gibi hissediyorum bazen, tabi buna yasayamadiklarim, gozumun onunde dururken kacirdiklarim da dahil, o da dahil gecmisime, bir sekilde ihtimaller zinciri icinde yerini alip kaldirildi aklimin tavan arasina.

Gecen yaz Istanbul'daki iki haftayla baslayan yil, Ankara'daki iki haftayla bitiyor simdi. Araya Atina, Roma, Venedik, Paris, Prag ve Hamburg girmis olsa da asil hikaye tabi ki Berlin'de yazildi. Atina'nin doktorlari, guzel yemekleri, Ankara benzeri tekduzeliginden Berlin'in kisina gecis yapmak biraz deli sacmasi geliyor simdi. Kisa kisa, gecen yilin ozeti.

- Istanbul'da ca(gna)nimla cene kemiklerimizde sorun olusana kadar eglenebilme. (nisantasi turu, gelecek hayalleri).



- 'Skin was burning' in Athens.
- Alexanderplatz'ta donmedolaptan kar altindaki, kis gecesini bir Yunan doktorla izlemek,
- Friedrichshain'da bir otelde sarhos kafayla sevistikten sonra oglene kadar uyuya kalip, odada kendini tek basina bulmak, sonrasinda bir cafe latteyle Karl Marx'ta yurumek, hava hafif serinken, gecici bir sure isinmis numarasi yaparken.
- Almanlar yatakta cok iyiler, her acidan.
- Kisa bir Ankara ziyaretinde bir mesajla gelen tanisikliklar.
- Berlin'in karlar altindaki sisine gecis yaptiktan sonra aska gelmek.
- Relationship for beginners, ultra intensive, practicum.
- Potsdam'da bir dost, bir sevgili yeter bana.
- Tez, mezuniyet.
- Dostlar, sarhosluklar, sabahlamalar, her yerde kar.
- Prag'da bir muhendisle iki gunluk bir masal, sanki 'happy end' onizlemesi.




- Canimdan cok sevdigim dostlarimla icmeler.



- 'Sevgi anlasmak degildir, muhendis de sevilir.'
- Tiergarten civarlarinda, nisanin yalanci sicakligina aldanip donmedolaptan Brandenburger Tor'u izlemek.
- Iliskinin kamuya acilisini gerceklestirme islemleri,
- Bir Alman hastanesinde gecen korkunc saatler.
- Piyasa degerindeki dususe ragmen, serbest piyasa israri,
- Cinsel yolla bulasan ruh hastaliklari ve tedavileri,
- Hisselerin halka kapatilisi,
- Yalanlar, dolandiricilik, sevgi adi altinda cetecilik.
- Bikkinlik, yalanlari bildigini soyleyemeden inanmis numarasi yapmaya calismak.
- Iflas ve kapanis.
- Almanlar yatakta cok iyiler, her acidan.
- Yazlik ihtimallerin pesinde gecen kisa sureler, umutlar.
- Ihtimalin ucup, kacip gidisi.
- Berlin'in bitisi, her seyin bitisi gibi, bir yerin kesilmis gibi.
- Ankara'nin bozkir sicaginda ihtimalin sicak teninin vucut bulup bedenime degmesi,

ve sonuc olarak, gitmeden once:

- Ankara ist langweilig aber sexy.





terk ettigim sehirler, dostlar, sevgililer

Karar vermek gerek, hicbir sey olanlardan kacmak.

Bazilarinin icinde durtup duran bi' seyler vardir ya, hani olur olmaz muhalif sesler cikaran, karsidaki kim olursa olsun bildigi dogruyu sertce carpan, kurt gibi kivrandiran o 'sey'. Cogu buna sahip olamayacak kadar korkak ama. Travmalarini sevip oksayan insanlarin bu durtulerini de sevip, oksayip, korumasi gerekir, baska turlu tahammul edilmez oluyor neredeyse herbi' sey.



Resim

28 Ağustos 2010 Cumartesi

gizli bir ihtimal

"pardon, bakar mısınız, tanışmış mıydık?
sevmiş miydim ben sizi hiç, sevişmiş miydik?"


Her sey olup biterken, nelerle ugrasip, neleri dert edinirken, defterin sayfasini kapatmak uzereyken karsina da cikabilir aniden gizli bir ihtimal, icten ice umdugun ve bildigin ama bir turlu yuzlesemedigin, emin olamadigin bir ihtimal, adi gizli bir ihtimal, sicacik teni bedenime degdigi anda daha once hic mutlu olmamiscasina bir hazza bogan, yagmurunu unutturur kuzey sehirlerinin, sabah gelir aniden, gece biter, gizli bir ihtimal orada, o bosaltilan evde kalir geriye.

Sonra aniden yuzlesirsin bozkir sicaginda, Ankara'nin tek huzur veren yerinde, gunes yillar oncesinin semtlerine batarken, anilar bir bir cekmecelere kaldirilirken, karsinda durur tum masum gulusuyle, eller tutusmusken, kimse birakmaya yeltenmediginde, gozlerin birlestigi ve ne konusulacaginin bilinmedigi anda, atmosferde bir sarki calmaya baslar, hem ben ona, hem o bana, gunes tam da batarken hic tanimadigimiz, yasamadigimiz gecmisimize, ortak gizli ihtimalimize gulumseriz, sarki bitmeyecek saniyoruz, bitmesini de istemiyoruz, farkli bir hayatta basladi ve devam ediyor gizli ihtimalimiz, yasamaya cesaret edemedigimiz, ya da imkan bulamadigimiz, sadece bir soru kaliyor geriye, sararmis, kenarlari yakilmis kagitlara yazili, yagmur gibi yagiyor gokyuzunden:

"pardon, daha önce neredeydiniz?"



Sezen Aksu - Pardon (2009)
Yükleyen tipe-bak. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.

26 Ağustos 2010 Perşembe

seni sevdiğim o zamanlardaki gönlüm yok artık

Genel Ahlaksiz'in notu: 'Genel Ahlaksiz' fikri gecen yazin Istanbul sicaginda bir dostumla karsilastigimiz kucuk bir butikten ortaya cikti aslinda, birinci yilini gecen hafta doldurdu blog ve kendi kisisel tarihimde surekliligi olan ilk mecmuasal caba oldugu icin de bunu taclandirmak gerektigini dusunuyorum. Bunun icin de en iyisi 'o arkadasi' konuk yazar olarak davet etmek geldi aklima, buyrun kendisiyle basbasa birakiyorum sizi, takip edilesi, pesi birakilmayasi bir insandir, candir, canandir o, daha cok yerde gorecegiz zaten kendisini.

Twitter'dan takip etmek icin: http://twitter.com/agda_bandi

Hem kil, hem guzel blogu icin: http://agdabandi.blogspot.com/

---------------------------------------------------------------------------


Genel Ahlaksız “blogun birinci yılı hadi yazı yaz” deyince sevindim hemen. Çok sevilenlerdendir zira kendisi.

Çoğunlukla Genel Ahlaksız’cığımın yazıları da şarkıları da depresif. Önce bu depresif havaya uygun bir şarkı seçeyim dedim, fakat vazgeçtim. Her görüştüğümüzde daha aramızda on metre varken hiçbir kelime etmeden gülmeye başladığım Genel Ahlaksız’ımın birinci yılı şerefine şarkım hareketli olacak!

Ajda Pekkan’ın “Oyalama Beni” şarkısını önermiş bana “istersen bununla yaz” diye. Şarkıyı çok sevsem de bu yazıya başka bir şarkı eşlik edecek. Nedenini anlatayım…

Çalıştığım yerde çalışan başka bir kız var, hamile. On bir yaşında aşık olduğu çocukla on bir sene çıktıktan sonra evlenmiş. Hemen evlendikleri gece de hamile kalmış. (ki bana sorarsanız garanti yalan, hamile kaldığı için evlendiler bence, “erken doğum falan filan” demesi de tezimi kuvvetlendiriyor. Neyse hadi tamam aşktan dayanamayıp evlenmiş olsunlar.)

Bundan birkaç hafta önce işle alakalı bir konuyu sormak için aradım ben bu kızı. Açtı telefonu konuştuk ve bi’ şeyi fark ettim, lan arkadan televizyon sesi falan gelmiyor! Arkadan hiçbir ses gelmiyor!

Tabii benim kafamda hemen şöyle bir sahne canlandı: bu ve kocası oturmuşlar, hatta kocası kafasını bunun kucağına dayamış, sohbet ediyorlar. Televizyon gibi sıkıcı bir şeye ihtiyaçları bile yok. Onlar birlikte olmaktan mutlular. Keyifli keyifli sohbet etmekteler…

O an “ha siktir, ben bi’ şeyi kaçırıyorum!” dedim içimden. İnsanlar uzun yıllar biriyle birlikte oluyor, evleniyor, anılar biriktiriyor, beraber yaşlanıyorlardı. Benimse birkaç aydan uzun süren ilişkim olmadı hiç. Dahası biliyorum yani siksen ben öyle beraber yaşlanalım falan götümü sıkıp da dayanamam.

Sonra düşündüm, lan benim senelerdir sıçtığım boka kadar anlattığım süper arkadaşlarım var. Ben onlarla beraber büyüyorum, anılar biriktiriyorum ve yaşlanacağım. Ama ömür boyu tek kişiyle sevişmek neden? Hem ne aksiyonu var o olayın? Ben her on senede bir köpek gibi aşık olup o heyecanı yaşamak istiyorum. Hadi itiraf edelim ne yaparsanız yapın, kendinizi sex shop’a kilitleyin, yine de sıkılacaksınız hacı! Var mı öyle yirmi sene heyecanını kaybetmeyen aşk? Artiz ne arar la bazarda?

Buradan Duvara Karşı’da artist artist “ben herkesle her şeyi yaşamak istiyorum” diyen bi’ Sibel Kekilli olduğum sonucu çıkarılmasın. Öyle bi’ talebim yok. Ama heyecan olsun hayatımda be bacanak. Ne o öyle adamı al alt yapıdan yetiştir, sonra evlen, hemen çocuk doğur!

Ben mümkünse Genel Ahlaksız bacanağım, Kırmızı Japon Balığım ve Denemecangillerle bir ömür geçireyim. Aşık olayım, sürüneyim, toparlanayım, düşeyim, kalkayım. Mutlu olayım, mutsuz olayım. Beni mutsuz eden şeyleri bu insanlara anlatıp onlar mutsuz olduğum konuyla alakalı şaka yapınca güleyim.

Soner Sarıkabadayı - Pas from Radyo35 on Vimeo.



Ne diyor şarkıda Soner’ciğim taşozum “sanırım hep seni sevecek kalbim, son kez atana kadar!” O iş yalan olur Soner bebeğim, ha şey doğru bak “seni sevdiğim o zamanlardaki gönlüm yok artık.” Aynen öyle. Son dönemde seksi bulduğum tek adam ve neşeyle dinlediğim tek şarkı bu ve her ikisi de bana çok seksi geliyor.

Benim kalbim son kez atana kadar kankalarımı sevecek. O süreçte Soner’in olduğunu tahmin ettiğim six pack’lerini de bi’ kere dünya gözüyle görsem bana yeter. Ne gam!

24 Ağustos 2010 Salı

sevgili, arsiz ihtimal

Dunyanin teorisinin icinde birileri bos durmayip iliski insanlarinin tavirlari hakkinda da bir siniflamaya gitmisler; baglanma-odakli olanlar ve ozgurlugune bagli olanlar. Sunu unutuyoruz yalniz, hepimiz ayni bokun farkli renkleriyiz, her ne kadar egomuzun yaptirdiklarini gozlerimiz gormese de, o icimizdeki degerlenme tutkusuyla saniye bazinda degisimler yasayip, uzun sure siyam ikizi modunda oldugumuz insanlari hayatimizdan cikardiktan sonra ilk goruste one-night-stand'e hayir diyemeyen, ilk bakista saksoya doyamayanlardaniz, bu yine iyi, daha kotusu ise daha ne oldugunu anlamadan baska bedenleri, baska ruhlari sevmeye baslama kapasitesine sahibiz, hem urkutucu hem de umut dolu bir sey belki bu, insanin kendisini bu dongude nereye koyduguna bagli biraz da ama ne yapabilirsin ki hissedince?

Soyle de bir sey var tabi, bu dongu buyuk oranda ozguven eksikligiyle alakali, degersizligin boyutu arttikca aldatmanin da tadi kacinilmaz oluyor, ya da uzun iliskinin hemen sonrasinda bile, saatler sonra birini operken titreten bir heyecan duyabiliyorsun, geride kalan birileri oluyor diye bir aldanma icinde olsak da aslinda herkes sadece bildikleri kadariyla bu dongunun icine yerlestirebiliyor kendini, yani az bilmek sadece geride kalan birileri oldugu sanrisini yaratiyor, halbuki kimse kalmiyor geride, sadece bilinmiyor neler oldugu. Ya da en basitinden iliski sonrasi doneminde yasanan bir sey bazilarinin egosunu sisirip, kendilerini sevmelerine, ozguven kazanmalarina sebep oluyor, olsun oyleleri de var dunyada, ya da karsidaki insan bir sey yapsa da kendimi iyi hissetsem insanlari, vicdanlari rahatlatma cabalari, cocukluk sanrilari cogu zaman...

Yuksek Okceler'im olsun isterdim bu yuzden, ya da herkesin olsun Yuksek Okceler'i ki, zaten iki gun sonra unutulup gidecek bedenleri daha kolay akintiya birakabilelim ya da ne bileyim o bedenler minumum zarar gorsun, yazik.

Aslinda bu kadar kotu de bakmamak lazim, her seye ragmen, ne kadar sevmis, ne kadar sogutulmus, tiksindirilmis ve uzaklasmis olursan ol, yine de sevebilme kapasitesine sahip turleriz, egolarimizi pek tatmin etmese de bu herkesin sevdigi tek kisi olma arzusunun her seferinde kayitsizca cokusu, yine de bir kisiyi sevmek her seyi unutturabiliyor, cunku dogamiz bencil, dogamiz acimasiz biraz, bu sefer nasil olacak acaba diye bekliyor aklimin odalarindaki seyirciler sabirsizca, her seferinde yine umut dolu, hayatin yogunlastirilmis halini avucunun icinde tutmak gibi, superman olmak lazim bazen, hem yaz da gelmis, demek ki bu bitmeyecek bir donguymus, nasil da yeniden avare eden.

Isiklar nasil da parliyor geceleri, gunesin battigi yerde, cunku gece gelmiyor, gunduz bitmiyor, her saniye yanip yanip kavrularak izler birakiyor bu dongude. Sakin ol, ve hatta tadini cikar cekingen opmelerin, korkak dokunuslarin, titrek nefeslerdeki sozlerin, bundan ote kac sey var ki hayatta? Gecmisin tum pisligi, gelecegin belirsiz yeniliginde kaybolup giderken, el salliyorum hayata, gomlegi soyulurken ilik tenlerin, ihtimalin sicak teni degiyor bedenime, ates bocekleri, kayitsiz ucuslar ve atmosferde salinarak kaybolana kadar, yaz yine gulumsetmeyi basariyor, cunku sevgili, arsiz ihtimal cisimleserek duruyor tam onumde.


Mfö - ne bileyim ben
Yükleyen kartalgoz_1903. - Yüksek çözünürlüklü video keyfini yaÅ�ayın!

16 Ağustos 2010 Pazartesi

ihtimaller dahilinde

hayatinizdaki bir gunun, o bir gunun icine sigan ve beyninizdeki kucucuk bir karara sebep olan elektrik dalgasinin neleri etkiledigini, neleri degistirip, nelere sebep oldugunu hayal ettiniz mi hic? 'Acaba ne olurdu' isimli kacmis ihtimalin kivrilarak ilik tenini surmesi benliginin hic bilmedigin yerlerine, aniden filizlenmis bir yagmurun uzaklasan bulut goruntusu yerlesiyor tam icine, aslinda kendini aciga cikariyor bir anda, cunku geceye yakinken gun, gunesin coktan dogmus oldugunu anliyorsun, yeni dogan gibi, sonbahar yaklasirken baharin gelmis oldugunu hissetmek gibi, en onemlisi de bir yolun hem basinda hem de sonunda olmak gibi, ellerin baglanmis, ellerin ozgurce ruzgara donuk, o kadar gercek ki gordugun hayal, o kadar berrak ki akseden gulumsemeler, kivilcimlari gormemek imkansiz cunku gece tutusuyor, yaniyor sokaklar, kaldirimlar, cunku o kadar sicak ki icim gunesten kacmaya ihtiyac duymuyor, yagmur degmeden tenime kaciyor yapraklarin uzerine, hayat boyle bir seymis iste, ihtimalin bastan haric edilmis olmasi ne olurduyu sordurturmus yine de, hayat boyle de bir seymis, gun biterken, digeri daha fark etmeden doguyormus hemen.


Sezen Aksu-DELI KIZIN TÜRKÜSÜ video klip NOSTALJI
Uploaded by erhanc1974. - Music videos, artist interviews, concerts and more.

11 Ağustos 2010 Çarşamba

ihtimaller haricinde

bazen bazi seyleri o kadar cok ister ki insan cok dusuk bir ihtimal varsa bile o kucuk ihtimale inanir, salt ihtimalin kendisini arar durur, milyarda bir bile olsa. Ama sunu bir turlu ogrenemiyoruz; aslinda istedigimiz ihtimaller haricinde bir sey.

i'm not here
this isn't happening
i'm not here, i'm not here

in a little while
i'll be gone

9 Ağustos 2010 Pazartesi

must change or fall apart

insan son tahlilde kendisiyle yasamak zorunda, bunu beceremeyecek kadar pislige batmis o kadar cok insan var ki gozlerinin ici gulumserken gunesi karsisindakinin gozlerini kamastiracak kadar yansitabilen ve durmadan kendi benliginin bir mabetmiscesine masumane bir sanat eseri oldugunu dusunen. kaciniz hayatinizda sizi travmatize eden bir suc islediniz? ve kaciniz bu sucla yasayamayacak hale gelebildiniz? ya da karsinizdakinin sucunu bile bile sustunuz? artik hicbir sey korkutmuyor insani, gunduzle gecenin farki gibi berrak bir ayrimi var soylenenle dusunulenlerin, insan artik o kadar alismis ki bencilligine hizmet ederken irtikabina sarilip uyumaya, hic kimse farkina bile varmiyor sanki bu duzenin. samanlikta igne aramaktan bahsederdi bir onceki nesil, o igneye n'oldu? buldular mi? .fall apart.


8 Ağustos 2010 Pazar

psychological closure

Yapilan arastirmalara gore travmatik bir sureci, olayi ya da hisleri tamamen yok etme istegine sahip olan insanlar bu konudaki beklentileri az olanlara gore daha az yaratici oluyorlarmis. Travmani sev.

Iyi pazarlar.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

you are my everything

ak sakalli bir ayyas artik yazilabilecek hicbir seyin kalmadigini, sadece yazma sekillerinin degistigini soyledi bana. kizdim, inanmadim ama oturduk okuduk tum romanlari ve kabul ettim dediklerini. peki yazilabilecek bir seyin olmamasi ne demek? yazilabilecek bir sey kalmamissa yasanabilecek bir sey de kalmamistir, sadece farkli yasama sekilleri var. ruhum aydinlandi. her sey ayni, herkes ayni, o ask da sonraki gelecek olanlar da, aldatmalar da, yalanlar da, dolanlar da, arada bir mutlu oldugun zamanlar da, iste bu sefer oldu sanirim diyebilecek kadar naiflestigin o masum dakikalar, gunesi gorunce perdeyi acman, kar topunu atma seklin ve hatta belki de caninin istedigi seyler, hicbiri yeni degil, sadece sekli semali farkli, hepsinin ozundeki anlam aslinda ayni, farksiz ve siradan. kara sakalli bir kes de yasamaktan yoruldugunu soylemisti bana, depresif bir vazgecis degil, aksine salt yorgunluk, uzansak soyle yorganin altina, usulca. everything means nothing to me. *



* bir arkadasim bekaretini bu sarki calarken kaybettigini soylemisti bana, bir tesaduf mu yoksa kozmik bir referans mi oldugu konusunda ikimiz de hala kararsisiz.

when a man lies

'bir insan yalan soylediginde, dunyanin bir kismini katleder' *

- en buyuk yalanin neydi? hala unutamadigin, belki de kendini hic affedemedigin sirrin? neye yalan neye sir demek lazim biliyor muyuz? bilen varsa ogretsin. ya da hangi yalanlar soylendi sana kim bilir, ta ki ogrenene kadar yalani, ya da belki hissedebilene kadar, insan ne zaman alisiyor bunlara? en masumundan en nefret edilesi olanina kadar soylenmis butun yalanlari ortaya cikarsak ne olur? bunu kim ister? bir insan yalan soylediginde aslinda benliginin de bir parcasini katleder, kendi kendine yalan soylemek degil olay, varliginin anlamsizlasmasi, kendi yasamina ve derin her hangi bir baglanmaya firsat vermemesi, yalan soyledikce insan bosalan bir tenekeye donusur, bosalan teneke de cop biriktirmekten baska bir ise yaramaz. hosuna gitti mi? yok oyle degil hikaye bence, yalan soyledim aslinda, yalan soyledikce hicbir sey olmuyor insanlara, en azindan yalan soyledigini gordugum insanlarda tenekelesme surecini deneyimleyemedim henuz, daha degisik seyler oluyor, ama ne oldugunun cok onemi yok, gozlerinin alabildigi kadrajdan cikip gidiyorlar, en onemlisi bu. mu? bir nevi baglantisizlik.



* cliff burton