12 Mayıs 2010 Çarşamba

who cares what's behind

firtina kiyilarinda
sessiz, yolsuz, cakillarin arasinda akreplerin siyahi
kara gecenin kararmis en zalim heyecanlari
uyanmaktan korkuyorsun
bu hayat, bu sana bahsedilen nefesin tadi
damagini yakarak geciyor her seferinde
pencere onu ciceklerini solduruyorsun
soguk, buz gibi iliklerine isliyor durmadan
farkindasin her seyin,
her sey seni yiyor kurt gibi,
lime lime oluyor etlerin,
ilik kanin akiyor teninden kayarak,
uzuvlarinin en guzel duyarsizligi,
soluksuzlugunun ruya alemi hayalleri,
cocuklugun korkunc kabuslari,
atmosferden calmaktan utaniyorsun,
bu oksijene ihtiyacin yok,
son surat giden arabanin yolcu koltugunda,
zifir yolun bitmeyisini izleyip daliyorsun arada bir,
tek bir hamle,
tek bir hareket
her seyi yok etme gucunde,
icinde durmadan kaynayan yasama istegi kandiriyor seni,
sen hiclige dogru adim attikca
arkandan bagiriyor gecenin nefessiz kalmis yilanlari
yoruldukca devam ediyor bu
belki sizana kadar
belki yazamayacak hale gelene kadar



in maynard we believe

let the whole world look in
who cares who sees anything?
i'm your passenger

maynard'in sesi mi, sarkinin bunyeye zik zak ettiren gerilimi mi, yoksa gitarin beyni oksarken tirmalayan armonisi mi bu kadar bagimli kilan, here i lay, just like always...

take me to the end. lutfen.

2 Mayıs 2010 Pazar

sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı

nostalgia #1

All the pictures have all been washed in black, tattooed everything...




uyaninca 18 saat kredin var, kullanmak icin seceneklerin, sonra insanlar var, sonra tercihler, yeni seyler, durmadan dogan gunes, durmadan aydinlanan gun, hava, su, yemek, sigaran, ellerinin degdigi her sey belki de ayni, her anin bir tekrardan ibaret, yorgunlugun o kadar tanidik, bikkinligin zihninin arka sokagini ele gecirmis, o kadar ayni ki her sey, o kadar senle dolu ki gozunun onundeki her saniye, o kadar sana bulasmis ki yasam, senden baska bir sey kalmamis, beyninin kivrimlarina yerlesmis sehirler, insanlar, gunler, anlar, anilar, hayaller, bildiklerin, bilmediklerin, bilmek isteyip de ogrenmeye cesaret edemediklerin, degismelerin, degismeyecen yonlerin, kafan karisiyor, bir corbaya donuyur, aksam olunca, geceye gecince gun, kredin bitiyor, kapatiyorsun gozlerini, kapatmak istemiyorsun cunku bu gun de diger gunler gibi, yeni bir anlam katamadan uzanding yatagina, daha cocukken hissettigin otekilik derinlesmeye devam ediyor, ne olursa, ne degisirse degissin olmuyor, bir turlu baglanamiyorsun, akip giden gunun ahengine uyum saglayamiyorsun, disaridan seyret gunu ve yatagina uzan, belki uyumak tek ortak yonun diger insanlarla.

nostalgia #2

o pürtelaş piyasalar, ilk sevda ilk gözyaşları
yolları hep gurbete bağlar, ah o gönül şarkıları



asklar da vardi-r, sora sora bulunur mu yollar bilmezsin, bir gun delirip, ya da delirmekten korkup, evden kacan, karlarda tek basina gezen cocuk da sendin, aksama kadar, uyumadan once kasetlerinden dinledigin sarkilarin, hayatin ne anlama geldigini, niye yasadigini anlama dertlerin, hepsi bir kenara, o ilk askin, onun gulusu, simdiki halinin hicbir sey ifade edemeyisi, sanki o dokuz yil onceki deli sevmenin nesnesi farkli bir varlikti, artik yok, ama oznesi yerinde, kivrilarak, donuserek belki, ama orada duruyor.

nostalgia #3

the story is old, i know, but it goes on



zamani artik takip edemiyorsun, ne de zaman seni, karsilikli bir isteksizlik, karsilikli bir bikkinlik, yollara dosenen mayinlarin cekici hayalleri, tani kendine diye beynine yumruklar indiren geceler, ve korku, ve sonuna kadar korku, korkunun arkadasi yalnizlik, karanligin ilk saniyeleri ve sabaha kadar morrissey'in sesi, o gunlerden bu gunlere, music is still my religion.

nostalgia #4

sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
evet yangın
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
evet kaybetmenin o zehirli buğusu
evet nisyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
bu sevda biraz nadan
biraz da hıçkırık tadı
pencere önü menekşelerinde her akşam

a. h. tanpinar

nostalgia #5

He remembers those vanished years. As though looking through a dusty window pane, the past is something he could see, but not touch. And everything he sees is blurred and indistinct.



ve imkansizliklari kabullenerek surdurdugun yasam, yasamadan.