25 Eylül 2009 Cuma

Kuyara ile Adako ve E.

" - Simdi kis olsun istiyorum, dedi.
- Neden?
- Soguk olsaydi seni ortup bastirmak bahanesiyle yanina gelir, bir daha operdim.
- Gel!" *

Ermou caddesinin girisinde ilk sokak muzisyenlerini goruyorum. Klasik gitar, keman ve yan flut uclusu tanidik bir melodi caliyor. Turkiye'de 'Benim Butun Ruyalarim (Dualarim) Seninle' ismiyle bildigimiz, Carlos Almaran'in 'Historia de un Amor' adli bestesini caliyor sokagin girisindeki muzisyenler. Ilk defa o caddeye giriyor olmamin verdigi heyecanla, durmak istemiyorum once ama muzige kendimi kaptiriyorum fark etmeden, bir kenara cekiliyorum, ve bir sigara esliginde, yaz aksami serinligine bu kadar yakisabilecek baska melodiler dusluyorum, bulamiyorum. Trafige kapali bu kucuk cadde baska caddeleri hatirlatiyor bana, baska caddelerin hatiralarini ve baska caddelerde olusturmak isteyip de olusturmaya hicbir zaman firsat bulamadigim ve kaderin bir cilvesi olarak hicbir zaman da gerceklestiremeyecegimi cok iyi ve aci bir sekilde bildigim anilar.

Yillar once, bir otobus yolculugunda yanimda oturan E.'ye bana verdigi vesikalik fotografini geri verdigimi goruyorum. Ilk once sasiriyor, sonra kizarip, sinirleniyor, gorebiliyorum ama bir sey yapamiyorum. Sebebini soruyor bana ama cevap veremiyorum ve yerin dibine gecmenin bende olusturdugu kalp carpintisi ve utancla geri aliyorum o vesikalik fotografi, cuzdanimin icine eski yerine koyuyorum. Sonra o otobusten iniyor ben yolculuga devam ediyorum, bazen de merak ediyorum ne dusundu acaba diye, yoksa anladi mi, belki de anladi mi diye kemiriyor icimi supheler ama cevaplarini bulamiyorum.


Ermou caddesinde yurumeye devam ediyorum. Cok ilerlemeden ve aklimi temizlemeye bile ugrasmazken ikinci bir muzisyen grubuyla karsilasiyorum. Keman, kontrabas, klasik gitar ve akordiyondan olusuyor bu grup. Klasik muzik olarak adlandirmayi yegleyecegim bir seyler caliyorlar, parcanin ne ismi ne de bestecisi geliyor aklima. Cok da umursamiyorum ama yine duraksiyorum. Melodinin huzur verici ve hayallere daldiran bir etkisi var, gulumsuyorum, sokak muzisyenlerinin bu sehre ve bu caddeye yakistigini dusunuyorum. Baska bir sehrin buna cok benzeyen bir caddesinde bir arkadasimla durup dinledigimiz muzige de gidiyor aklim ara sira. Ama engel oluyorum kendime, bu muzigi su an da ve burada dinlemek istiyorum. Elim bir sigaraya daha gitse de durduruyorum kendimi.


Yoldan gecen binin gozlerinin icine bakarak E.'yi dusunuyorum. Ilk sigarami onun gozlerinin icine bakarak icisimi hatirliyorum. Kucuk bir sehrin, kucuk bir bulusma yerinde, dumanlarin icinde bana sigara uzatisini hala resmedebiliyorum ama yuzu bulanik ve karanlik cikiyor zihnimde, secemiyorum. Yuzundeki cilleri karanlikta gormem mumkun muydu ki, bilmiyorum. Sigaraya senin yuzunden basladim demek isterdim bazen, sen o sigarayi uzatip 'iciyor musun' diye sordugun icin yillardir hep ictigimi bilmeni isterdim.


Sokagin sonundaki kucuk kiliseye ulasiyorum sonra. Kilisenin etrafinda bir tur attiktan sonra iki muzisyen daha goruyorum. Gitar ve adini bilmedigim bir uflemeli calgi caliyor muzisyenler. Muzigi tanimiyorum, tanidik gelen hicbir sey bulamiyorum melodide ama dinlemeye devam ediyorum. Ruzgar estikce de zaten daha tanidik geliyor melodiler daha once hic duymadigimdan emin olsam da.


"Arkadaslarla anlasamiyordum. Insanlarin kacinilmaz ikiyuzlulugunu goruyordum. Bir gazozluk dostlar! Herkes tren yolculugundaki sureksiz tanisiklikla yetinir gibiydi."*


Ben yetinemiyordum otobus yolculugundaki sureksiz konusmalarla. Sen hep o yanimdaki koltukta oturuyor olsan, seninle o kitaptan bahsetsek ve masum hayaller kurup, seni guldurmeye calissam, gulunce gozlerinin resmini cekebilsem ve saklasam, o vesikalik fotografinin yanina koysam, cuzdanimin icinde saklasam. Kacinci sigarayi ictigimi fark etmeden devam ediyorum yurumeye. Hava kararali cok olmus, hala ilik bir aksama taniklik ediyorum hic bilmedigim, tanimadigim bir yerde. Gecenin sesi bir seyler anlatip duruyor bana ve ben gozlerimi kapatip bambaska bir yerde, bambaska birinin yaninda, karsisinda olmak istiyorum.


Caddenin sonuna ulastigimda, uzerine bir ciftin, buyuk boy resminin ilistirildigi kucuk bir el arabasi goruyorum. Siyah-beyaz resmin etrafina solmus kirmiziyla karisik siyah bir cerceve ilistirilmis. Arabanin kenarinda duran sahibi, devamli bir kolu ceviriyor. Muzik kutularindan duymaya aliskin oldugum sade bir melodi cikioyor arabadan. Yasli adam kolu hic durmadan ceviriyor, muzik de duraksiz calmaya devam ediyor. Sanki adam kolu cevirmeyi biraksa o anda, o caddedeki hayat da duracakmis, yuruyen insanlar hareket edemez hale gelip, havanin ilikligi sabit bir hal alacakmis gibi. Yasli adamin gozlerindeki tedirginligin sebebi bu mu belki de? Belki de istedigi anda, herkesi durduracak, belki cevirdigi kol o resimdeki asiklari tekrar getiremedigi icin geriye dogru cevirmeye baslayacak o kolu. Tum yasamim ve onu dinleyen dinlemeyen, dikkat eden ve etmeyen herkesin yasami bir anligina da olsa o kolun cevrilmesine, o adamin insiyatifine bagli gibi.


Urperme geliyor bedenime, titriyorum. Keske diyorum, diyebiliyor muyum?


Cadde'nin sonunda, kumsala ulasiyorum ve karanlikta Yusuf'la karsilasiyorum.


"- Kuyara ile Adako, dedi.
- Ne o? Bir ilkcag trajedisinin adi mi?" *
...


"- Butun caglarin trajedisi bu, Ku-ya-ra; 'Kumda yatma rahatligi.' A-da-ko: 'Agac dali kompleksi.' Simdi kumda yattigim icin kuyara diyorum. ... Kuyara alisilmis tatlarin surup gitmesindeki rahatliktir. Dusunmeden uyuyuvermek. Biteviye gecen gunlerin kolayligi. Ya adako? Agac dalindaki, govdeden ayrilma egilimini fark ettin mi bilmem? Hep oteye uzar. Govdenin topraga kok salmis rahatligindan bir kacistir bu. Ozgurluge susamisliktir. Buna ben 'agac dali kompleksi' diyorum. Genc hastaligidir. ... Agac dali kompleksine tutulmus kisi tedirgindir. Insanlarin agac dallarini budayip govdeye yaklastirdiklari gibi, yakinlari onun icindeki bu Adako'yu da budarlar. Onu govdeden ayirmamak icin ellerinden geleni yaparlar. Kimi insana yapilsa yarari olmaz. Asi daldir o. Ayrilir. Balta islemez ona." *


Uzun yillar once o kucuk sehrin, kucuk ve bogucu sokaklarinda yururken E. ile, sadece istekten belki de, ya da hayalin gucunden yalnizmisiz gibi yuruyoruz. Yasli adam, kolu geriye dogru ceviriyor. O anda elini tutmak icin simdiki halimin bir etkisinin olmasini diliyorum, dileniyorum ama olmuyor. O kolu ceviriyor yasli adam ama ben sadece ikimizi izliyorum o yolda yine, ama bir sey degismeden, her sey yerli yerinde, aklimdaki gibi olmaya devam ediyor.


" - Bir sey mi ariyorsunuz beyim? diye sordu.
- Evet! Eski bir koku. dedi.
- Buralarda bulamazsiniz. Caddedeki eczaneye sorun bir kere." *


Gitme zamani geliyor ve ben yillar once, onun kokusunu icime cektigimde mideme giren kramplarla yeniden bogusuyorum. Bogusmaya gucum yetmiyor, sadece bir sey istiyorum, sadece o yasli adamin o kolu geriye cevirerek en azindan o vesikalik fotografin nerede oldugunu gostermesini diliyorum, dusluyorum ama olmuyor. Adam coktan gitmis, etrafinda canli muzik yapan insanlar varken kimse onun muzik kutusunu ve yillar oncesinden kalmis el arabasinin melodisini dinlemek istememis sanki. Ya sinirlenseydi, ya kizsaydi hepinize o adam, ne olurdu, ne yapabilirdi?


Bir agacin govdesine yaslaniyorum ve Yusuf'un anlattigi gibi, tipki o kitaptaki sokak lambasina ciziktirilmis Ah! gibi bir Ah! goruyorum agacta ve susuyorum. Yapacak tek sey sessizlige gomulup, sessizlikten olusan bir melodiye birakabilmek kendini belki de, o zamandan bu zamana nafile bir sekilde soyleyip dursa da Tom Waits, ben hala o sarkiyi soyluyorum, bir ise yaramasa da, acitsa da; I hope I don't fall in love with you. Kuyara olmami istese de herkes, Kuyara olabilmem icin her seyi yapsa da insanlar, ben de gizliden gizliye keske Kuyara olsaydim desem de Adako olmanin huzunle karisik sancilarini, gulumsemeye donusen aksam huzurlarini birakmamaya yemin ediyorum ara sira. Yusuf'un dedigi gibi, agac dali kompleksi bu, gececek gibi degil. En fazla, belirtileri azaltilabilir ama hep bir agacin dali gibi olmak kacinilmaz olur, saniyorum.






* Yusuf Atilgan, Aylak Adam.

4 yorum:

  1. oha demek istiyorum, aylak adam aylak adam diyip duruyordun, yeterince ciddiye almamışım. derhal okuyacağım.

    yazı şahane olmuş bu arada ve işte benim blogumda bahsettiğim şey de tam buydu, kafalarımızı beraberimizde götürmekten kastım tam da buydu. adako olma durumu. kimisi kumsalda yayılmış olmanın rahatlığını sürüyor etrafta, bizse kumsalın kralına gitsek huzursuzlanıyoruz.

    süper süper!

    YanıtlaSil
  2. Tesekkur ederim Canan'cim, Aylak Adam esasli kitap, daha cok alinti yapmak istedim ama yazinin gidisatina uymadigi icin vazgectim. Mesela sinemadan cikan insanla ilgili bir bolum vardir, okurken dikkat et oraya da derim.

    Kumsalin kralina gitsek de, dedigin gibi, adako olmak durumu degistiren sey ama kuyara olmaktansa adako olmayi hep tercih ederim.

    YanıtlaSil
  3. neşe kaynağım insanlar, noldunuz bi melankolik oldunuz ya? bi neşem sizdiniz, naypıcam beeen?

    YanıtlaSil
  4. cagnan'la farkli yerlerde olunca oluyor boyle, biraraya gelirsek tehlikeli, o zaman anirarak gulmeye (©cagnan), esnaf lokantalarindan kovulmaya, besiktas'ta uc kez ayni elemandan -farkinda olmadan- promosyon kek almaya calisip sonra da eleman -ben size kek vermedim mi diye gevseyince, parcalanmaya basliyoruz (yalniz bu da gercek ve aci bir hikayedir, uc kere, yuh!)

    YanıtlaSil