24 Ocak 2010 Pazar

and it breaks my heart

Rob: I can see now I never really committed to Laura. I always had one foot out the door, and that prevented me from doing a lot of things, like thinking about my future and... I guess it made more sense to commit to nothing, keep my options open. And that's suicide. By tiny, tiny increments.


(shake it up)Su garip dunyanin garip duzeninde yasayip gidiveren garip organizma halimiz bize hic yardimci olmuyor. Beni pazar gunleri hep rahatsiz eder, dunyadan silinse umursamam, 6 gun kalsa sasirmam. Oturur ders bile calisir hale gelirim, yazi yazarim, kimseyle konusmak istemem, odamdan cikmam, sigarayla sevisirim. Bir de bir sey arar dururum, ya gozlugumu ararim cekmecelerde, ya uzun suredir gormedigim bir fotografi, ya da eskiden dibimi dusuren birinin facebook sayfasini (i never loved nobody fully), sigara paketi arada bir kaybolur ama en buyuk korkum pazar gunu sigaramin bitmesidir, stoklarim. Ertelerim, uyanmayi, kahvaltiyi, temizligi, dersi, onu ve bunu ve hatta sunu bile. Bugun de ne guzel ayni seyleri yaparim diye uyandim bilmeden belki de. Odanin kapisini acip da uc adet zarfla karsilastim sonra. Birincisi atina'dan gelen staj dokumanlarini, ikincisi master basvurumun ulastigini, ucuncusu ise mart sonu itibariyle odamdan cikmam gerektigini bildirir bana. Sonra pazar klasigim bozulur, hemen kahvalti yaparim, temizligimi bitirir, bulasiklarimi yikarim, bir telefon beklerim gelmez ben de zaten gururumdan aramaya yanasmam, aklmdan bile gecirmem (always one foot on the ground), sonra gunlerdir takildigim konuyu calisir bitiririm, kalinca giyinip alisverise gider cebimdeki butun parayi bitiririm, yemek yapar yerim, o yemegin bulasiklarini bile yikarim, utanmadan. O kadar erteledim, yapacak bir sey kalmayinca aramaya baslarim yine, is ararim, almanca kursu ararim, doktora programi ararim, burs ararim, bulamam sikilir kapatirim. Sonra onu ararim, yok aramam mesaj atarim (and by protecting my heart truly), sonra okunacak blog ararim, bir yerde bir sarki duyarim ve tikanirim. Sonra o sarkiyi dinlerim, o sarkiyi durmadan dinlerim. (i hear in my mind all this music), high fidelity diye bir film vardi, onu hatirlar huzunlenirim. (and it breaks my heart)



Laura: All I'm saying is, you have to allow for things to happen to people, but most of all to yourself. And you don't Bob, so what's the use?




Dusunur dururum artik, (suppose i never ever let you kiss me so sweet and so soft) dusundukce daralirim (suppose i never ever saw you) sonra da abuk subuk seyler isterim korkumdan (suppose we never ever called). Arkadaslarimla konustuklarim gelir aklima durmadan (all my friends say that of course its gonna get better ), bugunu bitirmek uzere olmanin verdigi bosluk ve rahatlamayla, yarinin hemem geliverecegi gerceginin sikintisi coker durur tam karsima ve ben bir sey olsa da aniden uyusam derim, ya da o gelse, uyumadan once beni opse, uyutsa diye beklerim ama yine de atarim bunlari kafamdan yavasca, rahatca, belirsizlikler uzer beni sakin sakin, disarinin sogugu korkutur, yok olmak isterim aniden, bir bokluk var bu iste ama nedir bilemedim, bir sigara daha mi yaksak ne? (and it breaks my heart).


Rob: ...I agreed that what really matters is what you like, not what you are like... Books, records, films - these things matter. Call me shallow but it's the fuckin' truth, and by this measure I was having one of the best dates of my life.

1 yorum: